Edis Tezel'in resimlerinde çatlak, delik, yarık, boşluk fenomenlerinin evrensel etikle ilişkisi.

Yıldız Cıbıroğlu

İlk bakışta ne büyük laflar edilmiş diyenler olabilir. Çünkü insanlar birçok sergi, ressam hakkında içi boş, ama büyük laflarla karşılaşmışlardır. Ancak benim bu algıya karşı önerim şu: Aşağıdaki çözümlememle Edis Tezel'in resimlerini karşılaştıranlar, benim analizlerimi eleştirel bir sorgulamaya tabi tutsunlar: İnanıyorum ki o zaman insandaki en önemli sorun olan etik'in anlaşılmamasını ve onun çözümünü, izmlere angaje olmadan bağımsız biçimde bıkmadan arayan, bir bilge sanatçının sağlam görüşüyle ve çok ustalıklı, düzeyli resmiyle karşılaşacaklardır. Kendi resim dilini oluşturmaya başladığı 1965'ten beri insan ve dünya üzerine düşünen, anlamaya çalışan bir ressam Edis Tezel. Bunda ne var, birçok sanatçı bunu yapıyor, denilebilir. Fakat o, çağdaş düşüncenin etik ve demokrasi konusunda günümüzde ulaştığı çoğulcu zihniyeti, monist (Birci) olmayan bakış açısını 1965'teki resimlerinden beri ısrarla, kararlılıkla –resim diliyle, titiz ve duyarlı fırça vuruşlarıyla resmin diline, estetiğine dönüştürerek- savunmuş. İşte onun değeri burada!
İlk resimlerinden başlayarak yerin altına, dehlizlere, köklere inerek başlamış aramaya. Karanlık delikleri, çatlakları, yarıkları, boşlukları merak etmiş. Onlar tekil insanın tinindeki oyuklar, çatlaklar, boşluklar da olabilir; toplumdaki psiko-sosyal, siyasi, ekonomik, ekolojik çatlaklar ya da dünyasal boyutta yarıklar da olabilir. Edis Tezel görülenin değil, görülmeyenin, gösterilmeyenin peşine düşmüş. Görülmeyeni, ilk bakışta önemini anlayamadığımız çatlak, yarık, delik, boşluk olgusunda aramış ve bu fenomenlerin (görüngülerin) insan ve toplum yaşamında bir çıkış yeri olduğunu bize göstermeye çalışmış.
Bir'ken ikiye ayrılma sonucu doğan çatlağın iki yanında oluşan taraflara eşit mesafeden bakması, bu tekil ve tümel olguyu daha dikkatle ele almamızı gerektiriyor; çünkü Edis Tezel bize evrensel etiğin, evrensel doğrunun bu olduğunu hatırlatıyor. İçinde yaşadığımız toplumun en büyük eksiği de bu değil mi? Kısaca Edis Tezel'in resimlerinde diyalektik düşünce bağlamında 'karşıt ikililer' var ve onlar eşitlik ve özgürlük içinde bir arada var olmaya devam ediyorlar. Edis Tezel'in resminde iki farklı, iki karşıt bir arada yaşayabilmekte, onlar eşit varoluş hakkına sahip bulunmaktadırlar. İkili arasındaki çatışma ve uzlaşma değişimi sağlayacak ve yaşamı devamlı kılacaktır. Karşıtlardan biri yok olursa yaşam biter. Efesli (Ephesos) Herakleitos da aynı şeyi söylemişti. (Bu dünya görüşü –felsefe kuşkusuz bilgeliğin ötesindedir- ama tamı tamına Şaman düşüncede de içerilmektedir. Şaman zihniyetli toplumların kültürel genetiğidir.) Edis Tezel'in resimlerinde hiçbir şeyin tek başına var olmadığı, var olamayacağı anlatılmaktadır. Tek olan mutlaka yarılır ve iki olur. Çünkü kendini sürdürebilmek karşıtıyla mümkündür. Yarılmalar sonsuzca tekrarlanır. Ayrılmalar ve birleşmelerle, tartışma/mücadele ve uzlaşmalarla değişim devam eder. Karşıtların çatışması/tartışmasından iki tarafı da daha yüksek düzeye taşıyan yeni bir düşünce doğar. Bu çoğu kez Edis Tezel'in resminde bir çatlaktan doğan, büyüyen boşluğu dolduran ışık olarak ifade edilir. Uzlaşma ile taraflar o yeni düşünce etrafında yeniden bir araya gelirler. İnsan soyunun tekrar tekrar yaşadığı temel sorun, bu olgunun anlaşılması ve çatışmaların kabul edilebilir ölçülerde olmasıyla, sonunda uzlaşılmasıyla çözülebilir.
(5) Edis Tezel'in resimlerinde 'karşıt ikililer' bir yarığın iki yanı, bir deliğin karanlık içi ve dışı olabilir. Karanlık ve yuvarlak biçimli delikle dışarıdaki küre arasında bir tercih yapmamıştır. Çünkü karşıtlar yer değiştirebilirler, iyi ve kötü görecelidir. Değişmeyen evrensel doğru 'adalet'tir: Yani iki tarafa da eşit mesafeden bakarak değerlendirmektir. Edis Tezel resimlerinde kapı ve pencere de bir çatlaktır, bir açılımdır. Odanın içi pencereden görünen dışarısı ile birlikte algılanır. İç ve dış iç içedir. Dışarısı olmayan bir iç, içerisi olmayan bir dış yoktur. Resimlerde karşıtlığın olduğu ikili arasında benzeşim de bulunmaktadır: Yuvarlak delik ve dışarıdaki küre karşıtlık ve benzeşimi ortaya koyar. Karşıtlık içermeyen benzerler, birbirinin kopyası olanlar, hiçbir çatışma ve uzlaşma içinde olamayacakları için, onların değişim ve daha iyi bir düzeye taşınma olanağı da yoktur. Varoluşlarını sürdürebilmeleri olanaksızdır.
Edis Tezel resimleri bize insanın onurlu bir varoluşun nasıl mümkün olabileceğini anlatmaktadır. "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine." Nazım'ın bu dizeleri onun resimlerinin içerdiği çoğulculuk düşüncesiyle örtüşür. Edis Tezel'in yaptığı desen ve pentürde pek çok ağaç betimi dikkat çeker. Şaman 'oyun' adı verilen gösterisini topluma sunarken oyun boyunca elinde çatal ağaç göstergesi taşır, bu gösterge eşit hukuklu karşıtları temsil etmektedir. İlksel diyalektik düşüncenin kaynakları orman halklarıdır: Onlar ormandaki farklı ağaçların bir arada yaşamasını örnek alarak; doğruluğu bugün dahi geçerli olan bir zihniyeti, çoğulcu düşünme biçimini yaratmışlardır. Orman içinde çok çeşitli türden varlıkları barındırır; orman halkları o varlıkların arasındaki çatışmaları ve uzlaşmaları gözlemleyerek; ilksel diyalektik düşünceyi (evrenselci dikotomi ya da evrenselci eşit hukuklu ikilibirlik) yani çoğulculuğu ortaya çıkarırlar. Aynı ağacın farklı yönlere giden dalları da bize birleşme ve ayrılma olgularını, birlikte yaşanabileceğini gösterir. Edis Tezel'in resimlerinde ağaç insan tinini, bir arada ağaçlar toplumsal tini temsil ederler. Bir aradaki dağları gösteren desen ve betimleri de hiçbir varlığın tek başına olmadığını, olamayacağını vurgular. Birbirini seven okşayan iki ağaç iki karşıtın uzlaşmasını ifade ettiği gibi; birbirine ellerini uzatan iki insan, dağdaki bir yarıkla oluşan uçurumun iki yanı, yer ve gök karşıt ikilisi, iki saksıda biten iki ayçiçeği bitkisi de uzlaşmayı ifade etmektedir. Ama aynı zamanda çatışmayı da anlatan elektrikli yer gök, ayçiçekleri betimleri vardır.
Edis Tezel'in resimlerininin her zaman izleyicisi, çözümlemeye çalışanı olmuş, fakat yeterince çözememiştim. 'İle' anlamı bağlamındaki, 'ara' anlamı bağlamındaki ve en son 'ağaç' anlamları bağlamındaki sözcük kodlarını, sözcük-zincirlerini Türkçenin derin yapısında inceledikten sonra onun resimlerinin benim incelediğim konunun görsel karşılıkları olduğunu fark ettim. O zaman şunu da anladım: Bir ressam (veya sanatçı) doğmadan önce kendisiyle birlikte getirdiği kültürel genlerle de (memler) resim yapmaktadır. En son nörolojik araştırmalar yaptıklarımızın %95'nin beynimizin derinlerinden geldiğini, sonradan öğrendiklerimizin ise yaptıklarımızın ancak %5'ini etkilediğini gösteriyor. Eğer Edis Tezel benim burada yaptığım çözümlemelerin tamamını bilinçle anlatmaya kalksaydı sanat olmazdı. Daha önce kendisiyle yaptığım konuşmalarda da bunları nerden çıkarıyorsun, diye sorduğumda; daima "içimden geldiği gibi yapıyorum, duygularımla ve düşüncelerimle yapıyorum. İnsan üzerinde düşünüyorum, onun üzerinde duruyorum" demişti.
Edis Tezel'in ağaçları, dağları da hem kökleriyle bir yere ait olmakta, yere bağlanmakta hem de tepe dallarıyla, doruğuyla özgürce var olmaktadırlar. Ağaçtaki ve dağdaki bu karşıt ikilinin insanda da, toplumda da karşılığı bulunmaktadır. Biz hem köklerimizle yere bağlıyız hem de düşüncemizle ve yaratıcılığımızla özgürüz. Edis Tezel'in zincirli ağaçları (iradesi elinden alınmış) zincirli insanları yadırgatarak anlatır. Bir ağacın zincirlerle bağlanması nasıl doğasına aykırıysa; insanın düşüncesine yasak konulması, köleleştirilmesi, korkutularak kendine sansür uygulaması da o kadar aykırıdır. Dağların ve ağaçların tepeleri, insanın vaz geçilmez özgürleşme isteğini, tinselliğiyle (duygu ve düşünce boyutu, zihin) kendini daima yukarı düzeye çıkarma isteğini anlatır. Taş bloklarla kaplı deniz, donmuş katı bloklu yollar onun resimlerinde dogmaları, değişime karşı duruşu, düşüncenin ve yaratıcılığın ölümünü ima eder. Ressamın dağların tepelerini ve ışıklı boşluğu son resimlerinde baskın biçimde ele alması düşündürücüdür ve bir tımarhanede yaşar gibi yaşadığımız toplumsal, siyasal yaşantımızdaki karabasan olaylara karşı bir çıkış arayışını ifade etmektedir. Edis Tezel delik, çatlak, yarık imgeleminden sonra ışıklı bir boşluk imgelemini önümüze koyarak; delik, çatlak, yarık, gölge, boşluk olgularını ışığa dönüştürebileceğimiz düşüncesine yöneltmektedir bizi: Uyanma ve aydınlanma anlamındadır ışık. Boşluk eski Çin düşüncesinde yaratıcı olandır ki bu günümüzde de doğrulanmaktadır. Edis Tezel aslında karanlık ve 'ışık ressamı' olarak belirmekte, ışık arayışını ise yukarda açıklamaya çalıştığım gibi sağlam bir temele dayandırarak içini doldurmaktadır. Işık onda karanlık delikten, çatlaktan, yarıktan çıkan yeni ve taze bir hayat, beyaz lekesiz bir yumurta gibidir. Kim bilir belki de Gezi Gençliği'dir!